Bir Kadının Yaşamından 24 Saat-Bir Yüreğin Ölümü / Stefan ZWEİG
Yayınevi: Can Yayınları
1. Baskı tarihi:2009
Baskı sayısı: 13.baskı
Çeviri: Gülperi Sert
Sayfa sayısı: 122
Zweig'in iki uzun öykü olarak okuduğum bu kitabında yazar ilk öyküde yine
rastlantısal olarak bir arada bulunan insanların yaşamını ele alıyor. Bir
otelde tatil yapmak üzere bir araya gelen insanların arasında geçen hikâyede,
evli ve iki çocuklu bir kadının daha iki gün önce tanıdığı genç bir erkek ile
eşini ve çocuklarını terk etmesiyle olaylar başlıyor. Ve bu olaydan etkilenen,
yıllar önce aynı şekilde bilinçsiz bir tutkuya kapılan yaşlı bir kadının
geçmişte yaşadığı ve hayatı boyunca unutamadığı 24 saati başkasına anlatarak iç
dökmesini okuyoruz. Hikâyeden çok Zweig'in insan psikolojisini yorumlaması ve
benim hissettiğim şeyleri yazmak istiyorum. Sanırım bazı duygularda içgüdülerimiz
ya da reflekslerimiz gibi beynimizin düşünebildiğimiz kısmında değil de beyin
sapında bulunuyor. "Tutku" gibi ya da karşı konulamaz bir
"şehvet" istediği gibi... Kimisi ise bunu "nefis" olarak
tanımlıyor. Adının ne olduğundan çok o sıra insanın aklının başından gitmesi,
kör olması olayı beni etkiliyor tuhaf bir hipnotize olma hali...Bana kalırsa refleks gibi düşünmeden bilinçsizce yapılan bir eylem. Cinnet geçirip
evladını öldüren anne ile tutkusunun peşinden gidip evini terk eden anne
arasında çok bir fark göremiyorum ben. Peki, dozu ne bunun? Yani bazı tutkular
sizi o kadar kör etmezken neden bazıları aklı başından alır; burada da araya
bir esss verip hormonları mı girdiyoruz yani duyguların çoğu hormonlarla alakalı
ise o hormonun azlığı ve çokluğu ile tutkunun azlığı ya da çokluğunu
anlamlandırabilir miyiz? Hikâyede başka dikkat çeken nokta ise kadının o 24
saati hiç unutamayıp geri kalan hayatı boyunca o 24 saatlik sarhoşluğu yük
olarak taşıması... Derler ki insan kelimesi nisyandan türemiştir. Bu yüzden
insan, nisyana müpteladır. Yani bizim hafızamız unutmaya müptezel ise o zaman bazı
anları unutmamamız neden? Yok, mudur sizin de fotoğraf karesi çeker gibi
beyninizin çektiği ve hafıza deposuna kaydettiğiniz albümleriniz. Ölsem unutmam
deyip ölene kadar unutmadığınız... Aslında o kadar da unutkan varlıklar değiliz
sadece zaman tortusuyla albümlerin üzerini örtüyor o kadar ama albümler hala
orada... Öyleyse unutmaktan bahseden kim :) Hikâyedeki başka bir ayrıntı ise
yaşlı kadının yükünü hafifletmek için, başka biriyle paylaşması ama bunu
yaparken onu yargılamayan, yadırgamayan birini seçmesi. Sanırım bağışlanmak ya
da kendimizi bağışlamak istediğimizde üzerimizdeki kocaman yükü atmak
istediğimizde karşımızdaki insanın buna hazır biri olmasını istiyoruz. İnsan
psikolojisi kimi zaman kendini yakıp yıkıyor, kimi zaman yeniden
doğuruyor...
bir yüreğin ölümü ise, bir babanın hikayesi anlatılmakta. Evladı ve eşi
tarafından hiç yerine konan ama tüm hayatını onlar için yaşayan bir baba hikâyesi.
Çok sevdiği kızının ahlak dışı hareketiyle bütün duygularından kızgınlığından
yüreğinin ölümü ile kurtulan bir baba hikâyesi.
İşin benim için magazin kısmına gelirsek 3 uzun öyküsünü okuduğum Zweig hikâyelerinde
ana kahraman ismini ya hiç kullanmamış ya da kısaltma olarak geçirmiş. Sebebini
bulursam buraya yazarım. Diğer ilginçlik ise Freud'dan bu kadar etkilenen bir
yazarın intihar etmesi. İnsan psikolojisini derinden inceleyen insanlar bana
hiç depresyona girmezmiş, intihar etmezlermiş gibi gelir... Garip ama her şeyi
bildikleri için tüm psikolog ve psikiyatri uzmanlarının muazzam şekilde zihin
yönünden sağlıklı olduklarını düşünürüm. Evet Zweig psikolog değil ama
bulunduğu durumun farkında olup çözüp üretebilirdi diye düşünüyorum Zweig'in
intihar etmesini kabullenemiyorum :/
Kitaptan alıntı;
Yorumlar
Yorum Gönder