Nietzsche Ağladığında- Irvin D. YALOM
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
1. Baskı tarihi:1996
Baskı sayısı: 26.baskı
Çeviri: Aysun Babacan
Sayfa sayısı: 374
Gerçekle kurgunun birbiriyle yarıştığı bir roman Nietzsche ağladığında... İkinci
kez daha yavaş, daha araştırarak okudum.
Romanın başkahramanlarından biri gerçekte de yaşamış olan ünlü Doktor Josef
Breuer ve yaşadığı dönemin okursuz yazarlarından ünlü filozof Nietzsche' dir.
Josef Breuer' e, eşi Mathilda ile gittiği Venedik tatilinde ilginç bir not
gelir. Not son derece küstahça ve emrivakiyle yazılmıştır. Notu yazan kişi Breuer'
e acil olarak onu görmesi gerektiğini söyleyen Lou Salome' dir.
Loe Salome, Doktor Breuer' e bir teklifte bulunur. Ümitsizlik hastalığına
yakalanmış olan ancak kimseden yardım istemeyen hatta yardım istemeyi güçsüzlük
olarak gören bir hastaya yardım etmesini ister. Bu hastanın ümitsizliğinin sebebinin
kendisi olduğunu bu durumdan dolayı sorumluluk hissettiğini söyler ve
Nietzsche' nin ümitsizliğini tedavi etmesini ister. Hiçbir hastasını geri çevirmeyen
Breuer, Lou Salome’ nin tavırlarından da etkilenerek teklifi kabul eder. Lou Salome
artık görüşmediği Nietzsche’yi ortak arkadaşlarının sayesiyle Breuer' e
göndermeyi başarır. Ancak Nietzsche'nin tek hastalığı ümitsizlik değildir.
Nietzsche’nin birçok fiziksel hastalığı da mevcuttur ve Breuer’ e bu
hastalıkları yüzünden başvurur. Nietzsche’yi baştan ayağa muayene eden Doktor Breuer
onu hastaneye yatırmak ve geçirdiği migren ataklarına anında müdahale etmek
ister- tabi bunu söylerken altında Nietzsche bin ümitsizlik hastalığını da
tedavi etmek istediğini söylemez-. Oldukça gururlu olan ve maddi durumu ve
sağlığı Viyana koşullarını elvermeyen Nietzsche bunu kabul etmez. Kitapta Lou Salome,
Nietzsche’nin bu tavrından şu şekilde bahsetmiştir. ' Kimsenin bir başkasına yardım etmeyi amaçlamadığına inanır, aslında
insanlar yalnızca kendi güçlerinin hüküm sürmesini ve artmasını arzu ederler.
Gücünü bir başkasına teslim ettiği Ender anların sonunda hep yıkılmış ve
öfkelenmiştir.' Nietzsche’yi tedavi etmek isteyen Breuer’ in aklına bir
fikir gelir. Sanki kendi ümitsizlik içerisinde bir hastaymış gibi içinde
bulunduğu zor durumu Nietzsche’ ye anlatacak ve ondan yardım isteyecektir. Bir
anlamda anlatacakları olaylarda yalan değildir. Breuer hastası olan genç ve güzel Bertha’ ya âşıktır.
Onu aklından bir türlü çıkaramaz Nietzsche ve kendisinin hikâyesindeki
benzerlikleri düşünerek doktor-hasta ilişkisindeki rol değişiminin Nietzsche’yi
gitmekten vazgeçireceğine inanır. Sonunda Nietzsche’yi kalmaya ikna eder ve her
gün Nietzsche’yi fiziksel muayeneden geçirdikten sonra rolleri değişerek
konuşma terapisi uygulamaya başlarlar. İlk başta Breuer in amacı Nietzsche’yi
konuşturmaktır. Ancak Nietzsche’nin ketum ve zor kişiliği karşısında bundan
vazgeçer ve giderek Bertha ümitsizliğinin içine saplanır kalır. Artık Nietzsche’ye
yardım etmekten çok onun kendisine nasıl yardım edeceğini düşünmektedir.
Ölümden yaşama, aşktan aşksızlığa, Tanrı'dan tanrısızlığa birçok konuda derin
psikolojik ve felsefik konuşmalar yaparlar. Breuer artık iyileşmek istiyordur
tüm yaşamı boyunca yanlış melodi eşliğinde dans ettiğini düşünür. Sonunda Nietzsche'nin
sözlerinden etkilenerek hastası Bertha'ya uyguladığı hipnoz tedavisini genç
meslektaşı Freud'dan kendisine uygulamasını ister.
Harika bir kurguyu gerçek olaylardan beslenerek yazmış İrvin D. Yalom. Kendisinin
de psikiyatri uzmanı olduğunu düşünürsek iki doktor olan Breuer ve Freud' u
özenle incelemiş olmalı. Kitabın bana göre magazinsel kısımlarına gelirsek.
Eğer kurgu değilse Nietzsche Montaigne’inin denemelerinden 1882' den sonra
etkileniyor. Montaigne' nin ölüm denemesinden de herkes etkilenmiş bence Zweig'
i de o etkilemiştir. Yoksa adam Brezilya’ da gül gibi geçinip gidiyormuş. Gerçekte
de Lou Salome; Freud, Nietzsche, Paul Ree daha pek çoğunu peşinden sürüklemiş.
Dikkatimi çeken başka bir konu ise Yalom. Breuer’ i biraz kadın düşkünü gibi
tanıtırken Freud' a toz kondurmamış, gerçekte ise Lou ile adı aşk
dedikodularına karışan kişi Freud’ dur. Belki de Zweig’in Freud hayranlığından
yazar da etkilenmiştir.
Kitaptan alıntı;
‘Ben de sizin gibi gece korkularıyla boğulurum.
Ben de sizin gibi neden korkuların geceleri hüküm sürdüğünü düşünürüm. Bunun
üzerine yirmi yıl düşündükten sonra korkuların karanlıktan doğmadığını anladım;
korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar, ama gün ışığı onları gizler.’
‘Kendinden hiç hoşlanmayan pek çok insan
gördüm; bunlar önce başkalarının kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya
çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi
düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir çözümdür; bu başkalarının otoritesinin
altına girmeyi kabullenmektir. Size düşen görev kendinizi kabullenmenizdir;
benim sizi kabullenmemin yollarını aramak değil.’
"Ümit mi? Ümit en son kötülüktür!
... Pandora'nın kutusu açılıp, Zeus'un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus'un arzusunun, insanların, kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır."
... Pandora'nın kutusu açılıp, Zeus'un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus'un arzusunun, insanların, kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır."
Çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık.
YanıtlaSil